"Beni eve götür."
Hafifçe gülümsedi kadın. O'nu evine götürecekti. Hani o hiç var olmamış. Hiçbir yere ait olmamış kadın, O'nu ait olmadığı bir yere götürecekti. Zaman, var olma savaşı verdikleri bu günlerde, aldıkları nefes kadar süre tanıyordu varlıklarına.
"Gidiyor muyuz?"
Gitmiş miydi? Gidiyor muydu? Gidecek miydi?
"Gidelim... Lütfen."
Kadın zayıflayan ve gittikçe çatlayan seste, çaresizlik tohumları serpiştirilmiş tınıyı duyduğunda gözlerini kapatmaktan alamadı kendini.
Devrik cümleleri severdi. Ait oldukları yerlerde değildi kelimeler. Onlarda bağlacı olmayan devrik cümlelerdi. O kadar dağınıklardı ki, daha yüklemleri bile yoktu. Düzeltmeye çalıştıkça daha çok dağıtırlardı cümleleri. Kendilerini.
Ve şimdi güneş batıyordu ufukta. İzledikleri düşüşte mor gökyüzü tanıktı, güneşe.
Elini uzattı.
Gideceklerdi.
Uzaklara.
Kaybolmak için.
Yok olmak uğruna.

Yorumlar

Popüler Yayınlar