KIRMIZI

 
                                                         

Batmak. Batmak. Batmak. En dibe kadar hiç durmadan. Vücudumdaki titremeye engel olmak istemiyorum. Bütün tüylerim ayakta, bana çılgınlığın elektriğini kanıtlıyorlar. Deliriyor muyum? Bilmiyorum. Fısıldadıkları hala kulaklarımda, görünmeyenlerin.
   Korkmaktan korkmuyorum. Korkum gerçekten yaşadığımın habercisi. Zaten en cesurlar korkaklardan çıkmaz mı? En cesur da deliliğin kıyısında değil midir? Bunların hepsi hayallerimde. Her yer kırmızı. Gökyüzü öfkesini öyle bir anlatıyor ki ruhuma, gök gürlemelerini duymaktan öte onlara dönüşüveriyorum. Etrafta toprağa yakın bir sis var hafif silik. Gerçekten. Fısıldıyorlar.
   Geldiklerini. Çılgınlığın ve karanlığın.
   Ah. Evet. Karanlık. Neredeysem yollarımız kesişmeden asla yapamıyoruz. Hangimiz kimin bir parçası, inan kestirmek çok güç. Çoktan birbirimizin olmuş ruhlarımız, bedenlerimizin birleşmesindeki inlemelerde daha da kenetleniyorlar.
    Kırmızı bir gül koydum. Göğsümün üzerine. Birden tenimde eridi, bütün o kırmızıyı kabul etti damarlarım. Kalbime ulaşan her bir gül parçası, bir araya gelmeye başladı. Vücudumun öne atılmasıyla fırlayıverdi yüreğimden, göğsümü delip, bir kavis çizdi havada. Dikenler bileklerimden çıkıp kelepçeye dönüşmüş, yatağa bağlamıştı çoktan. Kanıyordu, bileklerim ve yüreğim. Sıkıntı yoktu. Çoğu gece tekrarlanıyordu bu rutin. Kırmızının ve siyahın çılgınlığında kaybolmak korkmuş hissettirmiyordu, bu vahşetin bir parçası olmak yaşamış hissettiriyordu.
   O gülü gel ve al karanlık, bana delirmediğimi ama çılgınlıkta boğulduğumu söyle. Daha da inlet ruhumu. Benden hiçbir şey kalmayana kadar.


                                         

Yorumlar

Popüler Yayınlar