#deathparade #anime



"Welcome to Quindecim!
Allow me to formally introduce myself; I am your bartender, Decim."
  

Yeniden dirilmeye inanır mısınız? 
Sizce tekrardan herkes mi dirilir, yoksa hak edenler mi?
Yaşamak hak edilen bir şey midir?
Bu sorularla birlikte animenin konusu hakkında bir kaç bilgi vermiş oluyorum sanırım. Anime, ölen insanların yargılanma sürecini konu alıyor. Farklı katlarda çalışan yargıçlar vardır. Bu yargıçlar insan hayatına hüküm vermek için yaratılmış kuklalardır.  Kukla oldukları için hissettikleri herhangi bir duyguda yoktur haliyle. Çeşitli oyunlar oynatarak, bu oyunları kazanma durumlarına göre iyi ya da kötü olarak yargılama hakkına sahiptirler. Kimin tekrardan dirileceğine ya da kimin ruhunun sonsuz karanlıkta kaybolacağına karar veren bir yargıcın, bu süreçte hangi yolları izlediği ve nasıl karar verdiğini görüyoruz. 


Decim. 15. katta çalışan, ilk insan duyguları alan yargıçtır. Hobi olarak kuklalarla uğraşması da ayrı bir ironiydi. Kuklanın, kuklalara ilgisi. Bu kuklalar mağazalarda gördüğümüz mankenler gibi kuklalar; yargılandıktan sonra ruhları kaybolup geriye bu kabuklardan başka bir şeyleri kalmıyordu insanların. Decim de bunlara kıyafetler giydirip kişilikler yüklüyordu onlara.

Konunun geçtiği yer Quindecim denilen Decim'in barıdır. Senelerce izlediğim animelerden anladığım kadarıyla, beyaz saçlı bir karakter varsa eğer bir animede; bu harika bir konunun harika bir görsellikle sunulacağıdır. Bu şimdiye kadar hiç şaşmadı. D Gray Man olsun, Kiznaiver olsun. 

Decim'in karakteri bulunduğu konumla çok iyi harmanlanmıştı. Hiç gülmedi mesela. (Son bölüm hariç.) Ağlarla olup biten her şeyi kontrol etmesi de çok değişik bir yetenekti, Decim kelimesinin anlamının örümcek olması güzel düşünülmüş karakter hissine vardırıyor insanı. 



Chiyuki. En tuhaf detaydı aslında animede. İnsandı her şeyden önce. Bütün kuklaların arasında duygulara sahip biriydi. Nona denilen karakterin Decim'in yanına getirmesiyle daha da ilgimi çekmişti. İlk bölümde görmüyoruz onu. İkinci bölümde aslında orada olduğu bütün o oyunun nasıl işlediğini anlatmak için Nona'nın, ona her şeyi arkadan izlettirdiğini görüyorduk. 


İlerleyen bölümlerde Nona'nın Chiyuki'yi bilerek Decim'in yanına götürdüğünü gördük. Çünkü bu yargılara insan duyguları karışsaydı nasıl olurdu, sorusuna cevap bulmak istiyordu. Bunu fark eden başka üst rütbedeki yargıcın onu boğazından tutup 'Tanrı burayı terk edeli uzun zaman oldu' sözüyle aklıma 'Tanrı öldü' lafıyla Nietzche'yi getiren arkadaşı tanımış olduk. 


Oyunlarda insanların ölüm korkusuyla baş başa kaldığında nasıl davranır, nasıl düşünürün kendisine has bir işleyişle anlatmaya çalıştılar yapımcılar. İnsan denen varlık, ne kadar da acınası olabiliyor bunu gördük. Sıkça üzerinde durulan konu; en eski duygunun korku olduğuydu. 


Oynanan oyunların sonunda yargıcın kararıyla iyi kötü belirlenirken, kişisel bakış açısıyla karar veriliyordu. bu yüzden Chiyuki oradaydı, ne kadar doğruydu bu sorgulamak için. Çünkü bahsettiğimiz insanların duyguları, değişken olabiliyorlar. Sadece bir tepkiyle iyi ya da kötü olduklarına karar vermek biraz tuhaftı. Ve o kişiler gönderilirken gittikileri yerin doğru ya da yanlış olması bize bırakılıyordu. Biz buraya gönderirdik, peki ya siz?


Bir ara bu konunun çok ağır olduğunu ve bu kadar basit olaylarla işleyerek animeyi hafiflettiğini düşünüyordum. Tabi Decim daha basit olaylarla ilgileniyordu fakat daha vurucu olmalıydı derken dokuzuncu bölüm geldi çattı. Normalde daha yüksek seviyede ki yargıçlar ilgilenmeli iken Nona bir tecavüz olayını Decim'e devretti. İşte dedim, geliyor. Hala unutamadığım arada açıp izlediğim bölümdür. Bir ağabeyin, küçük kardeşine yapılan tecavüzden sonra işlediği cinayetle, bu işten sorumlu dedektifin yargılanması işleniyordu bölümde. 
Onna'nın Decim'e "You've never even lived. You don't understand the least bit about grief. There are as many emotions as there are people. The fragility of someone who lets their anger get the best of them... The strength to overcome fear because of love... You can't comprehend anything about them. So how can you possibly pass judgement on them? All you are doing this dredging up the darkness within people, and saying 'ah yes, indeed.' while you waching impassively. What you are doing is judgement."

Bölümün biterken bitiş şarkısıyla uyumu bir şeyler kopup götürdü içeriden. Ve Decim yavaş yavaş hissetmeye başlamıştır. Acıyı. 




Ve final bölümü. 
Decim'in Chiyuki'ye sarılıp ilk duygusunu hissetmesi çok ayrıydı benim için. Çizimler çok güzel, hem psikolojik bir de güzel bir aşk izleriz derken, önümüze ağır dram ve psikoloji çıktığını itiraf etmeliyim. Chiyuki'nin intiharını anlamasıyla Decim'in ona özel bir yer yaratması aslında yanından ayrılmasını istemediğini gösteriyordu. 


Bize insanlığı hissettiren birinden ayrılmak ister miydik? Bu kişi çoktan ölmüşse ve yargılamak zorunda olduğun kişiyse bu kişi?


Decim ona acı hissettirmemek istemişti. Kimse kaçamaz değil mi acı çekmekten?


Şu resim her şeyi özetliyor aslında. Asla birlikte olamazlar. 


Decim'in tek güldüğü sahne. Kızın yargılanıp gönderilmesi. Zaten çoktan gönderilme vakti gelmişti. Derisi yavaşça dökülmeye başlamıştı. Animeye ilk başlayıp kuklalarla ilgili kısımdan söz edip üzerine bir de bu kız girince tahmin etmiştim açıkçası fakat tahminim de içim bu kadar acımamıştı. En son Decim'in barındaki kuklalardan birine dönüşüp orada yanında olması. Bu çok hüzünlü bir sahneydi. 
Decim sonsuzluğa aitti, kızın sonu çoktan gelmişti. 

PS: Nona ve Oculus'un oynadığı Galaktic pool oyununu bende istiyorum. 


Bitiş şarkısını bırakıyorum.


Yorumlar

Popüler Yayınlar