#theendofthefuckingworld

 
Uzun zaman sonra bir dizi gerçekten iyi geldi. Hangisi mi? The end of the fucking world.

 

Konumuz bu iki gencimiz arasında ve çevreleriyle olan ilişkilerini konu alıyor. Birinin tavsiyesiyle başladım izlemeye ve sadece bir gecemi aldı izlemek, çünkü bölümler 20 dk en fazla. Sadece birinci sezon mevcut ve 8 bölüm. Bittiğinde neden daha uzun değil diye yakınıp kafamı duvarlara çarpmayı düşündüm. 2. sezon çıkacak mı belli değil. Çıksa ne zaman o da belli değil. Bu yüzden endişelenmekte haklıyım sanırım. 


Önce karakterlerimizi tanıyalım. James kendisinin bir psikopat olduğunu düşünmekte olan gencimiz. Küçüklüğünde annesinin intihar edişine tanıklık etmiş. büyük ihtimalle böyle bir genç olmasına sebep olan en büyük etken. Babasının deyim yerindeyse büyük bir ahmak oluşu sinirlerini bozmakta. Küçüklüğünden beri bir çok hayvanı öldürüyor ve herhangi bir duygu hissetmek için elini kızgın yağa sokuyor. O yanık izi hala elinde ve bize de sıkça gösteriyorlar. Şimdi ise bir insanı öldürecek kadar güçlü olduğunu söyleyip, kimi öldürebilirim derken karşısına bir kız çıkıyor. 


Alyssa. Çılgın, aile problemleri olan ve insanları sinir etmekte son derece başarılı olan kızımız. çocuğumuzun karşısına çıkar ve 'Seni kayakla gördüm. Bok gibi kayıyorsun' demesiyle bizim oğlan öldürecek kişiyi ararken zorlanmadan kurban önüne gelir. 


Alyssa kaçmak istiyor, üvey babasıyla sorunları da eklenince durmak istemiyor. James'e geliyor musun diye soruyor. Ve o da kabul ediyor, bunu da bir fırsat olarak görüyor. Kız eğer babamın yanına ulaşırsam bütün sıkıntılar biter diye düşünüyor. Aslında bu bir yolculuk hikayesi. Yolculukta yaşadıkları. Çok fazla detaya girip diziyi anlatmaktansa bende uyandırdığı hislerden bahsetmek isterim. 


Burada kaçmak denen fiil gözümüze çarpmış olmalı. İnsanlar ne zaman ve nereye kaçarlar? Asıl sorularımız bunlar. 



Peki birinin koruyucumuz olduğunu nasıl anlarız?


Sanırım dizide en çok etkilendiğim yer burasıydı. Koruyucusu olduğunu sandığınız kişi aslında sizin koruyucunuz ise, sorusu sanırım en etkileyici kısım. Konu o kişiyi öldürmek iken birden terk edişiyle düştüğünüz hikayeye dönüyor. Yani birlikte kaçtığınız, yola birlikte çıktığınız kişi tarafından arkada bırakılmak en büyük acınız oluyor. 


Babasının yaşadığı evin konumunun harika olmasından da bahsetmeden olmaz. Okyanus, kumsal, ev. Üç kelimeyle özetleyebilirim özgürlüğü. Renklerin retro olması çok hoştu. Kıyafetlerin vintage tarzını andırması değişik bir hava katmıştı diziye. Ve kumsal da yaşadıkları her şey.  


Bazen ihtiyacımın sadece kaçıp gitmek, arkaya bakmamak olduğu geliyor aklıma. Fakat birilerini bir şeylerimi arkada bırakmakta korkutuyor fazlaca. Bu cesaret var mı bilmiyorum. Bir gün kaçar mıyım onu da bilmiyorum. Kaçtığım şey başkaları ya da bir yer olmayacak. Kaçtığım nefes alamadığım yaşamımdan olacak. 

Her insan bir şeyler yaşıyor. Kimisi büyük kimisi küçük. Fakat neye göre büyük ya da küçük? Belki çoğu kişi olduğu ortamdan, yaşamak zorunda olduğu hayattan kaçmak istiyor. Kaçın diyemiyorum maalesef. Ben kaçamıyorum en başta. Kaçmaya cesaretiniz varsa bana yazın. 
KAÇTIM deyin bana. 







Yorumlar

Popüler Yayınlar