DÜŞÜŞ
Bir pişmanlıktır
almış başını gidiyor ruhumda. Kapkara mürekkep damlasının suyun içinde
dağılması gibi. Sıkıyor boğazımı, nefes almakta diretmesem kim bilir kaç kere
ölmüştüm. Kaç kere geçti içimden kendimi öldürmek. Denedim. Yapamadım. Öğrendiler;
kendini öldürmek zayıflıktır,acizliktir dediler. Bir kere daha öldürdüler. Şefkatle
söylediler bunu.
Gittiler. Tüm hislerimle. Tek başıma kaldım,
tek başıma yok oldum. Pişmanlıklarımı bıraktılar bedenimde, kalbim çoktan
gitmiş, işe yaramaz ruhumu sürünsün diye bıraktılar. Düşecek yerim bile yokken
pişmanlıklarımı ne yapmalıydım? Bulutlar olurdu belki. Düşeceğim yer. Fakat beni
uçurumdan attılar. Denizin dövdüğü kayalıklara bıraktılar beni. Benzediğimiz için
mi attılar beni uçurumdan, oysa ben razıydım atlamaya.
Rüzgar yüzümü
yalayarak geçiyordu daha düşmeden önce. Saçlarımı savuruyordu uçarken. ‘Korkma,kızım.’
diyordu Rüzgar. Kulaklarıma rüzgarın sesi geliyordu sadece. Bir de dalgalar. Deniz
çok hevesliydi düşmeme.
Düştüm. Derinlere
iniyorum şimdi. Birazdan kapanacak bilincim. Ellerim yukarıda süzülüyorum dibe
doğru. Balinalar geçiyor yanımdan. Seslerini duyuyorum onlarında. Çok mu
hüzünlüler sanki? O cüsselerinde neler hissediyorlardır kim bilir? Ben bu kadar
küçükken, onlar nasıl kaldırıyorlar nefes almayı? Almamayı. Denize mahkum
onlar. Solungaçları olmadan denizdeler işte. Anladınız mı? Bende uçmaya
çalışmadım mı kanatlarım olmadan?
Daha da derinlere
iniyorum. Deniz can çekişiyor. Uçurumdan bakarken hevesli gelmişti oysaki. Demek
ki kimse göründüğü gibi değilmiş. Deniz! Acımasın canın. Ben ikimiz yerine de
batıyorum. Balinalar için. Rüzgar için. Düştüğüm için. İttikleri için. Tekrar dönüp
bakmadıkları için.
Yorumlar
Yorum Gönder